Kategoriler
Prag

Ajanlar Ev Kiralar Mı?

Uzun süredir eşimle birlikte Prag’da yaşamak için ev arıyoruz. Bu süreçte bir sürü ev gezdik. Kimisi aşırı kötü, kimisi ise aşırı pahalıydı. Bir türlü kendimize uygun ev bulamıyorduk. Günlerden bir gün yine bir eve bakmak için gittik. Ev çok ilginç bir yerdeydi. Çok merkezi bir konumda, şehir merkezinde eski bir hanın içindeydi. Evi bulmak için apartman numaralarının üzerine bakarken, aradığımız apartmanı bulduğumuzda çok şaşırdık. Neredeyse 18. yüzyıldan kalma bir han kapısıydı. Şaşkınlıkla hanın girişine bakarken, bir yandan da bu durumun gerçek olup olmadığını sorguluyormuşuz gibi hissettik. Zile bastık.

Bizi almak için orta yaşlı, çok konuşkan bir Çek adam geldi. Adam, ev sahibinin kardeşi olduğunu söyledi ve kardeşinin İngilizce bilmediğini belirterek bize yardımcı olacağını söyledi. Bir takım merdivenlerden çıkarak ikinci kata geldik ve orta avluya bakan koridorlardan eve doğru yürüdük. Orta avlu büyüleyiciydi ve İstanbul’daki tarihi hanları anımsatıyordu. Avluya bakan dar koridordan ilerlerken, bir yandan adam evin güzel özelliklerini anlatıyordu. Bir süre sonra evin kapısına geldik.

Avluya bakan iç pencerelerin önünde çeşit çeşit süs kaktüsleri vardı. Sanki İspanyol tarzı bir hanı andırıyordu, hardal sarısı renkler hakimdi. Eve girdik ve asıl ev sahibi olan adamın kardeşiyle karşılaştık. Kardeşi, adama göre daha uzundu ama İngilizce bilmiyordu ancak sevimli bir surata sahipti. Diğer kardeş bize evi gezdirmeye başladı. Ev gerçekten çok güzeldi. 90’lardan kalma, inanılmaz güzel bir şekilde yenilenmiş bir apartmandı. Hiçbir şey ne fazla ne eksikti. Evin dekorasyonu inanılmaz güzel bir dengeye sahipti ve sıcak tonlar ve pastel renkler hakimdi. Bütün ahşaplar gerçek ahşaptan yapılmıştı.

Evin temizliği yüzünden galoş giyerek eve girdik. Bir anda eşim evde hayran oldu, hep yaşamak istediğimiz otantik bir atmosfer vardı. Evde gezdikçe her şey daha da şaşırtıcı olmaya başladı. Salonda deri koltuklar, büyük bir kütüphane ve bir takım kitaplar vardı. Aynı zamanda 80’lerden kalma analog müzik sistemi, plaklar, o dönemde inanılmaz pahalı olabilecek 75 inçlik tüplü bir televizyon ve eski bir daktilo da bulunuyordu. Bütün detaylar çok güzel hesaplanmıştı ve ev gerçekten çok sevimliydi. Gezdikçe evdeki diğer antikaları da görmeye başladık. Örneğin çok eski bir daktilo, yüzyıl ortasından kalma antik mobilyalar, ahşap bir akayak takımı, üç tane kömürlü eski tip ütü, çok gelişmiş bir çamaşır makinesi, iyi bir ısıtma sistemi ve camlarda türlü türlü vitraylar vardı. Ev, bugüne kadar gördüğümüz en otantik yerlerden biriydi.

Biz evi gezip bir yandan da ev sahibinin kardeşi ile muhabbet etmeye çalışıyorduk. Bu kadar güzel evi nasıl döşedikleri hakkında hiçbir belirti göstermiyorlardı. Normalde bu kadar zevkli bir evi döşeyen insanlar her antikanın hikayesini bir şekilde bilir ve övünürler. Örneğin eşimin babannesinin adadaki evinde özel bir antika aynası vardı. Bu ayna satılırken hikayesini en az üç kez anlatmıştı. Oysaki bu insanların ne üstündeki elbiseler özenli seçilmişti, ne de sakin ve oturaklı bir konuşma tarzları vardı. Bir şeyler yanlış gibiydi. Tek istedikleri şey, iki yıl boyunca orada kalacak bir kiracı aradıklarıydı. Ev sahibinin kardeşi gerçekten bu evi bize vermek istiyor gibiydi. Devamlı evi övüyor ve evin ne kadar iyi ve güzel olduğundan bahsediyorlardı.

Daha sonra evin kira ve gider bedellerini konuşmaya başladık. Yerinde göre gerçekten çok iyi bir fiyattaydı. Giderleri ise biraz fazlaydı ama bu durum bu kadar eski bir ev için normaldi. Eşim ev hakkında ev sahibinin kardeşi ile pazarlık yaparken, bir an için gözüm kütüphanedeki kitaplara ilişti. Defalarca ne iş yaptıklarını sormamıza rağmen bir türlü bize cevap vermemişlerdi. Kitaplığa gittiğimde James Bond’a ayrılmış bir raf gördüm. Bu rafta James Bond filmleri, çekildiği mekanlar gibi James Bond’a ait bir sürü detay gördüm.

O an da aklıma tek bir şey geldi. Evine bakmaya gittiğimiz kişiler acaba ajan mıydı? Yavaş yavaş bir yandan tedirgin olmaya, bir yandan da eşime bu durumu Türkçe sordum. Eşim de aynı şekilde şüphelenmişti. Yüzlerine karşı direkt tekrar ne yaptıklarını sordum. “Ya yönetmen ya da ajansınız, bu kadar şeyi başka türlü yan yana getirme şansınız yok” dedim. Güldüler ama yine cevap vermediler. Daha sonra evden ayrıldık ve kararımızı bildireceğimizi onlara söyleyerek ayrıldık. Daha sonra tekrar evi değerlendirirken, evin konumu ve özellikleri bakımından gerçekten bir anda gözden kaybolmaya, aynı zamanda da şehrin merkezinde olması açısından da her şeye ulaşılabilecek bir sığınak olduğunu fark ettik. Evet, sanırım iki ajanla konuşmuştuk. Gerçekte kim olduklarını asla bilemeyeceğiz ama kesinlikle sıradan insanlar değillerdi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir