Türkler kendi arasında pahalı şeyler aldığında “kazık yedim” der. Venedik ise tam olarak bu deyimden üretilerek çıkmış bir şehir olmalı. Geçen gün Prag’a geri dönerken Venedik aktarmalı bir uçağa bindik. İlk başta kulağa güzel gelse de aslında daha sonra baya yorucu ve düşündürücü bir deneyim oldu.
Bu muhteşem şehir gerçek anlamda kazıklar üzerinde yükseliyor. Sadece binalar değil, turistlerin cüzdanı için de öyle! Öyle pahalı ki, hava yoluna gitmek istediğinizde bir hava alanından diğerine transfer oluyorsanız kişi başı en az 22 euro daha aktarmalarda harcama zorundasınız. Ama bir dakika, aktarmayı zaten bilet ucuz olsun diye yapmıştık. Küçük bir hesapla 88 euroyu boşuna harcadık:)
Neyse biraz şehri gezelim diyorsunuz, 75 dakikalık bilet 15 euro, neyse mecbur alıyorsunuz. Eğer gondol seyahati yapmak isterseniz, turistlerin gözlerini kamaştıran bir kazık daha sizi bekliyor. Ne de olsa, hangi yolla olursa olsun, her şey ateş pahası olmalı değil mi?
Ama Venedik bununla yetinmiyor! Bize bir sürpriz yapmak için elinden gelenin en iyisini yapıyorlar. Yemekler o kadar küçük porsiyonlarda sunuluyor ki, insanın aklına “Bu mu doyurucu? demek geliyor. Sanırım bu, “Sakın doymayın da daha fazla para bırakın” taktiğinin bir parçası.
Aslında parayı çok düşünmezsseniz şehrin gerçekten en az bir kere görülmesi gereken bir mimarisi var. Böyle bir bataklık vari yeri nasıl güzel bir şehire çevirmişler, taktire şayan. Sembolik ve gerçek anlamda bu şehir, kazıkların gücüyle ayakta duruyor. Binalar, iskeleler hepsi bu kazıkların denize saplanmasıyla desteklenmiş.
Toplayacak olursak 11 saatlik Venedik deneyimiiz, “iyi oldu bir kere gördük, herhalde bir daha gelmeyiz”. şeklinde sonlandı. Sarkastik düşüncelerimi bir kenara bırakırsak, Venedik yine de herşeye rağmen gerçekten güzel bir şehir gitmenizi tavsiye ederim.