“İspanya’da hizmet sektörü gayet yerlerde. İnsanlar sanki para kazanmak ya da sorun çözmek için değil, sanki seni oradan soğutup para harcama isteğini köreltmek için orada varlar gibi. Restoranlarda zorla hesap ödemek mi dersin, istediğin siparişin bazen hiç gelmemesi mi dersin. Bir sürü saçma sapan şey. Paramı ödeyip bahşişimi bırakıp eve dönmek istiyorum. Benimle ilgilenmeniz için benim mi size servis yapmam gerekiyor?
İstanbul’da yaşamış birisi olarak bu durum bana hep garip gelmiştir. İstanbul dediğiniz yer eşeği laciverte boyayıp, at diye satılan bir yer. Dolayısıyla İspanya’daki insanlardaki bu sorun çözmeme veya hizmet etmeme gibi şeyleri tam olarak hiç anlayamadım. Belki de asgari ücretin düşük olması veya uzun çalışma saatleri bunda etkili olmuş olabilir ama şimdi anlatacağım hikaye bunlarla alakalı değil.
İspanya’da yakın zamanda bir kanun kabul edildi. Karapara ile mücadele için devlet 1000 eurodan daha büyük alışverişler için nakit kullanımını yasakladı. Biz ilk defa Madrid’e geldiğimizde tabii ki bu kuralı bilmiyorduk. Swift ücreti vermemek için çektik hesabımızdaki bütün birikimleri, atladık uçağa geldik. Buraya geldiğimizde ise derin bir hüsran bizi bekliyordu.
Öncelikle bir bilgisayar almak istedim. Fiyatı 2500 euro civarındaydı. Nakitle gittik almadılar. İlla banka kartı ya da kredi kartı dediler. Kredi kartıyla çekelim dedim. O zaman dolar 10 TL olmuştu ve kredi kartı limitim yetmedi. Bankayı yurtdışından binbir zahmetle aradım. Yurtdışından aradığım için telesekreter kısmına numaralara basarak işlem veya şifre numarası giremedim. Neyse zorla artık birine ulaştım, onlar da kredi kartı limitimi yükseltmediler.
O hafta sonu delirdim, 20 bin TL kredi çektim. Dedim şuradan 2 bin eurosunu çekin, şuradan da kalanını çekin dedim. Onu da kabul etmediler. Tek çekimde yapılması gerekiyormuş. Yapamadıkça daha çok sinirlendim. Bu arada ben bilgisayarı almaya çalışırken net bir haftam heba oldu… Başka bir kart denedik, Caixa Bank o kartı dolandırıcılık sandı ve engelledi. Bir daha internet poslarında kullanamadık.
Sonra gittim o çektiğim 20 bin TL’yi olduğu gibi kredi kartına aktardım. Kredi kartının bütün borcu kapandı üstüne de artı bakiyeye geçtim. Gittim fiziki olarak bilgisayar dükkanına istediğim bilgisayarı söyledim. Ücretini de fiziki olarak pos’tan ben ödedim. İki gün sonra cihaz elime ulaştı. Türlü türlü muhasebe oyunu ile bilgisayarı almamı başardım.
Sonra İspanya’da bir banka hesabı açtık (bu da hiç kolay olmadı, bir gün anlatırım). Onunla devam ettik harcamalara ama elimizdeki nakit paraları sadece 1000 euro altı ve kira harcamaları gibi şeylere kullanabildik. Bir süre sonra o nakit de eridi ve dertler bitti.
Aradan bir yıl geçti. Bir gün Apple Store’dayız. Genius bar’da küçük bir işimiz var. Ben sıkıldım aşağı katta beklemeye koyuldum. Yanıma iki genç Hintli kız yaklaştı. Dedim herhalde dolandırılacağım. Ama yine de hikayelerini merak ettim.
Bana 1000 euro üstü olduğu için iPhone 14 Pro telefonunu nakit olarak alamadıklarını, kredi kartımı kullanmak istediklerini söylediler. Bunu bana teklif ederken ellerinde nakit eurolar sallanıyordu.
Biraz paranoya olduğumdan o euroların sahte olabileceğini veya satıştan sonra bana elindeki nakit paraları vermeyeceklerini ya da işte başka başka bir sürü dolandırılma ihtimalini kafamda süzmeye başladım. Bu olaydan kendi kredi kartımı kullandırmadan süzülmem gerekiyordu.
Maalesef yapamam, kusura bakmayın.
dedim. Kızlar birden yavru köpek gibi ağlar gözlerle bana yalvarmaya başladılar. Bu benim problemim değildi. Bu olayı çözdüğümde bana ekstradan hiçbir şey vermeyeceklerdi. Üstüne bir de dolandırılma tehlikesi vardı. Sonra eşim geldi. Durumu anlattım ve o da bizim bu durumlardan geçtiğimizi ve yapamayacağımızı söyledi.
Kızlar bir süre sonra üzülerek gittiler. Apple Store’un kenarında melul melul birbirlerine bakmaya başladılar. Bu seferde kızlara üzülmeye başladım ama gece gece kesinlikle bir maceraya da girmek istemiyordum.
Yanlarına tekrar yaklaştım ve onlarla beraber çözüm üretmeye başladım. Dedim elinizdeki parayı gidin hesabınıza geri yatırın, sonra da gelin o kartla
tekrar alışveriş yapın. Kızlar kem küm ettik. Belki kart babalarının Hindistan’daki banka kartıydı ve parayı geri yükleseler bile hesaba hemen geçme ihtimali yoktu. Ayrıca sanırım babalarından gizli bir iş çeviriyorlardı ve bu parayı geri yatırmaları durumunda bir yalanları ortaya çıkacaktı, belli ki.
Orada biraz daha beklerken aklıma yeni bir çözüm gelmedi ve
Alın, lanet olsun, alın kredi kartımı kullanın!!!
Birden aşırı sevindiler. Nasıl teşekkür ediyorlar, nasıl mutlu oldular. Gittiler hemen görevliyi buldular, sipariş geçtiler ve görevlinin ürünü getirmesini beklemeye başladık. Ben de içimden birine yardımcı olmanın huzurunu yavaş yavaş yaşamaya başladığımı fark ettim.
Cüzdanımdan kartı çıkarmak için elimi attım.
Cüzdan yok…
Çantama baktım. Orada da yok. Montumda da yok. Evde unutmuşum.
Utanarak kızlara tekrar yaklaştım ve cüzdanımı unuttuğumu söyledim. Kızlar tekrar yıkıldı. Dahası bu sefer benim yalan söylediğimi düşündüler. Ben suçluluk içinde kızlara durumu açıklamaya çalışırken, bana öyle bakıyorlardı ki, ben bile bir süre sonra acaba yalan mı söylüyorum diye düşündüm. Biz bu konuşmaları yaparken sipariş verilen iPhone satış görevlisiyle geldi. Bir de durumu açıklamaya başladık.
Bu olay artık benim meselem olmuştu. Gibi dizisinin Feyyaz’ı gibi işgüzarlıkta sınır tanımıyordum. Sinüs, kosinus, dik açı hesapları… Kafamda bütün olasılıkları deniyordum. Ama aklıma bir şey gelmiyordu. Sonra kendime sordum, ‘Ya şimdi Doğubank’ta olsaydım neler olurdu!’ Valla bu kadar konuşmaya sadece o telefonu değil, yanında o iki kızı da bana itelerlerdi. O gece Sultanahmet’te akşam yemeğiyle başlayan, gece Asmalımescit’te biten bir serüvene doğru yol alırdık…
Fantazilere dalmışken bir anda aklıma çılgınca bir fikir geldi. ‘Apple Gift Card’… Neden kızlar kendi paralarının nakit kısmıyla kendilerine bir gift card alıp, kalan parayı da nakit olarak ödemiyorlardı. Hemen bu aşırı dahi fikrimi Apple Genius satıcısına söyledim. Adam bir-iki düşündü. Jeton yavaşça kafasının içinde dolaştı ve
Olabilir
dedi. O anda kızlar tekrardan çölde su bulmuş gibi sevinmeye başladılar ve bana teşekkür etmeye başladılar. Bir takım prosedürleri halledip işlem tamamlandı ve kızlar iPhone 14 Pro’larına kavuştular. Ben kredi kartımı bu olaya dahil etmedim ve kafamda soru kalmadı. Artık kızların verdikleri eurolarda sahteyse bunu o paraları alırken hiç düşünmeyen Apple görevlisi düşünsün dedim.
Sonuç olarak, Apple’ın, İspanya’nın ve belki de Hindistan’ın sorunlarını bir kere de ben çözmüştüm. Olası bir diplomatik krizi engellemedim ama hayat da yaşamak için bu kadar zor olmamalı be. Al parayı ver telefonu ya… Sanki iPhone’la kara para mı aklanacaklar ya…
Neyse, lafın özü, birçok problemi çözdüğüm ama bir şey kazanmadığım bir günü tamamlamanın huzuruyla eve doğru yürümeye başlarken kendimize şunu soruyorduk.